Eğitmen ve profesyonel koç Gözde Sodacı ile birlikte “hikayeleştirme” kavramının kıyılarında dolaşmak için yola çıktık.
O kadar ki kaf dağını aşmak için yukarı çıktık. Dağın arkasındaki yedi gözlü deve de selam verdik, iş hayatının o stresli rekabetçi ortamında var olabilmek için kor kor yanan ateşin de etrafında dolaştık, kendimize has hayatlarımızın sokaklarında da gezindik.
Kendimizi ve hikayelerimizi daha güzel nasıl anlatabileceğimize kafa yorduk.
Peki, biz bunu neden yaptık?
Çünkü başımıza gelen en basit bir konuyu bile anlatırken, birine bir konu hakkında fikir verirken, öneri paylaşmak isterken aslında biz hikaye anlatıcılığını her gün kullanıyoruz.
Bu süreçte aslında yaptığımız şey duyguyu geçirmek istememiz. Çünkü duyguyu geçirdiğimiz her anlatım amacına ulaşan bir iletişime dönüşüyor.

Anlatamıyoruz!
Gözdeciğim seni bu konuya çeken güç neydi diye sorduğumda gözleri parlayarak hemen cevapladı. “Çünkü güzel güzel anlatamıyoruz. Aslında güzel güzel değil hiçbir şeyi anlatamıyoruz.”
“Aynen”, “tamam” ,”öyleyse öyle olsun” özne yüklem uyumsuzluğu içeren yarım yarım cümleler kurarak karşımızdakilere kendimizi dinletemeden, belirli bir akışı izlemeden sürekli tekrarlayarak konuşmaya çalışıyoruz.
Amerika da yapılan bir araştırmaya göre perakende sektörü çalışanları uzun süre whatsup da yazışmaları sonucu ifade yeteneklerinin olumsuz yönde etkilediğini ve tam cümle kuramadıklarının gözlemlenmiş olduğunu biliyor muydunuz?
Merak sen nelere kadirsin!
“Peki, şu duyguyu geçirme olayını konuşalım istiyorum. Anlatıcı kendi anlatım şekli ile anlatırken karşımızdakini nasıl etkiliyor? Duyguyu nasıl geçiriyor?” diye kurnaz bir soru sordum.
Hepimizin kendimizi ifade ederken kullandığımız kelimeler, duygu ifade etme şekillerimiz vardır. Her şey merak uyandırmakla ilgili. İnsanların ortaklaştırdığı en önemli duygulardan biridir merak.
Günlük hayat akışımız içinde başımıza Kaf dağının arkasındaki yedi gözlü dev ile yaşadığımız olaylar gelmeyebilir ama günlük hayatının içinden başımıza gelen sıradan olayların bile bize has bir biçimde anlatabilmemiz, bunu kendimize has bir şekilde duygularımızı karşımıza geçilerek anlatabilmeyi başarıyor olmamız daha dikkatli dinlenmemizi sağlar. Dinlemek aslında birçok iletişim kazasının önüne geçer, kişiyi amacına ulaştırır, zaman kazandırır.
“Peki, benim anlatım şeklin karşımdakini nasıl etkileyebilir? Karşımızdaki kişilerin algılama şekli ve beklentileri farklılık gösteriyorsa bu iş nasıl olacak?”
“Dediğim gibi her şey merak uyandırmakla ilgili. İki kişi konuşur ne konuşuyorlar diye merak ederiz. İyi bir hikaye de kahramana ne olacağını merak ederiz. Kötü karakter cezalandırılacak mı yoksa yaptığını yanına kar mı kalacak merak ederiz. Aslında kahramanın dönüşümünü sürecini merak ederiz. Örneğin Instagramın popüler olma nedenlerinden biri de aslında bir şekilde merak olgusunu beslemesi olduğunu söyleyebiliriz. İnsanlar ne yapıyor, nereye gidiyor, nasıl yaşıyor? Aynı şekilde bizde insanların merak duygularını doyuruyoruz.”
Hikayeler ortaklıklar yaratıyor ama bir hikayeden herkes aynı şeyi almıyor. Bir hikaye paylaştığımızda farklı farklı duygularla farklı ilhamlar yaratmanın peşindeyiz. Aslında ortak bir duygu yaratmak istiyorsak odaklanmak istediğimiz duyguya göre hikayemizi oluşturmalıyız.
Bir Kızılderili Atasözü der ki; “ Bana bir bilgi söyle öğreneyim, bana bir gerçek söyle inanayım, bana bir hikaye anlat sonsuza kadar hatırlayayım.”
İşe aldıran hikayeler?

Konu git gide keyifleniyor kelimeler, cümleler ardı ardına dökülüyordu. Ama bu röportajı çerçevelememiş gerektiği için hemen soru verdim. “Peki, biz hikaye anlatıcılığını iş mülakatlarında kullanabilir miyiz?”
Gözde sanki bu soruyu sormamı bekliyormuş gibi direksiyonun yönünü anında insan kaynakları tabelasına doğru çevirdi ve başladı anlatmaya.
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
İş görüşmelerinde çok temelde iki konu sorgulanıyor Teknik yeterliliğimiz ve motivasyonumuz.
Esas farklılaşma noktamız ilham ve motivasyonu aktarabilmek. Aslında insanlar hikayelerimizi anlamak için sorular soruluyor.
Başınıza bir şey geldiğinizde nasıl davrandınız? Burada önemli olan doğru hikayeyi seçip, görüşmeyi yapan kişi ve kurumla ilişkilendirip anlatabilmektir. Hikaye anlatıcılığını aslında karşımızdaki kişi veya kişilerden kendimize doğru tasarlarsak vermek istediğimiz mesaj ve duygu çok daha rahat geçecektir.
- Karşımızdaki hedef kitle kim? Ne görmek istiyor? Önce onları anlamaya çalış.
- Şu anki duygu durumları ne? Şu anda nasıl bir zihin yapısında olabilirler.
- Ortaklıklarımız var mı? Hangi ortak noktalarımız olabilir. Onları nasıl hikayenin içine çekebilirim.
- Kendi değerleri ve güçlü yönlerimiz neler
- Sabotajcılarımız kimler? İçerden mi yoksa dışarıdan mı geliyor bu sabotajcı?
- Nasıl bir dönüşüm yaratmak istiyorum? Ders çıkarmalarını istiyor muyum? Ben tam olarak neyi vermek istiyorum.
İş mülakatında sınırlı zamanda bunları nasıl yapacağız?
Karşımızdaki kişinin bu hikayeyi duymakla neye varmak istiyor. İhtiyacı ne? İnsan kaynakları sonuçla aslında çok fazla ilgilenmiyorlar. O süreci nasıl analiz ettiğimizle nasıl ele aldığımızla ilgileniyorlar. Ne oldu? Sen ne yaptın? Dönüşüm nasıl gerçekleşti?
İşte burada tam burada o meşhur STAR modeli devreye giriyor. Temelde şu adımları izleyerek aktarmak ve bununla birlikte duyguları geçirmek kendimizi çok daha net ifade etmemizi sağlayacaktır. Durum neydi? Ne gibi bir görev aldın? Hangi aksiyonları belirledin? Nasıl bir dönüşüm oldu? Neler kazandık veya kazanamadık? Neler öğrendik?
Biz başarı hikayeleri anlatmayı seviyoruz oysa bazen çözülemeyen problemi anlatabilmek oradaki keşiflerimizi öğrendiklerimizi paylaşmak, paylaşabilmek esas kritik nokta.
Mülakat boyunca Iron Man gibi gözükmek zorunda değiliz. Açıklarımızı yamamaya çalışmamız gerekmiyor. Çünkü tüm kahramanlarında zayıf yanları vardır. Korkularımızdan, hoşlanmadıklarımızı söylemekten çekiniyoruz. Eğer zayıf yanlarımızı da ortaya koymazsak bu gerçekçi görünmez. Çatışmayı hikayelerimizin içinde vermeliyiz. Giderken dönmeleri, koşarken durmaları, oraya varmak için yola çıkmışken varamamayı veya başka rotaya sapmış olmayı anlatarak başlamak dinleyicileri bir anda bize doğru çekmemizi sağlar. Mülakatlarda başarısızlıklarımızdan aldığımız derslerimizde hikayelerimizi de paylaşmalıyız. Gerçekleri duymaya ihtiyacımız var. Dalgalanmaları, çuvallamaları buradan adlığımız dersleri duymak istiyor mülakata katılanlar. İşte o zaman gerçek bir insandan bahsetmiş oluyoruz.
Birde hangi sahnedeyiz etrafımızda hangi öğeler, başka hangi oyuncular var aynı sahnede ve onlar neler yapıyor. Aynen tiyatro sahnesindeki gibi karşılıklı bir etkileşimdir hikaye anlatıcılığı. Hem aynı sahnedeki oyuncularla bir uyum yakalarsın hem de yarattığın duygu ile seyirciyi kapar, seninle beraber peşinden süreklersin.
Seyirciniz bol olsun…
Gözdeciğim, ağzına, yüreğine, diline sağlık…
